Konya M.Ö. 7000'li
yıllardan itibaren, insanlık tarihi açıdan önemli medeniyetlere sahne
olmuş, oldukça zengin bir kültürün izlerini bağrında taşıyan, Mevlana
gibi yetiştirdiği İslam büyükleri ile gönülleri fetheden, tarihi ipek
yolunun ticaret ve konaklama merkezi olarak adeta bir müze şehir
kimliğine sahip olan istisna bir şehirdir. Türk tarihinin en eski ve
kıymetli eserlerini sinesinde barındıran Konya, ayrıca bir gönül
diyarıdır.
Konya’nın eski çağlardan,
günümüze değin çok fazla değişime uğramayan ismi vardır. Söylentiye
göre; eski çağlarda kente zarar veren bir canavarı öldüren kişiye
şükran ifadesi olarak bir anıt yapılmış, bunun üzerine de bu olayı
anlatan bir resim çizilmiştir. Bu anıta da İkonion ismi verilmiştir.
Zamanla İkonion adı, İcconium'a dönüşmüştür. Roma
döneminde İmparatorların adlarıyla değişmiş, Claudiconium, Colonia
Selie, Augusta İconium gibi isimlere dönüşmüştür. Bizans kaynaklarında
Tokonion olarak geçen Konya’ya Ycconium, Conium, Stancona, Conia,
Cogne, Cogna, Konien, Konia isimleri yakıştırılmıştır. Arapların Kuniya
dedikleri bu isim, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde de değişmemiş,
günümüze kadar gelmiştir.
Konya’nın
ilk yerleşimi Neolitik Çağa (M.Ö. 8000-5500) kadar inmektedir. Bunu
Kalkolitik Çağ (M.Ö. 5500-3500), İlk Tunç Çağı (M.Ö. 3500-2000)
yerleşimleri izlemiştir. Ayrıca
Karahöyük ve Ereğli’de yapılan araştırmalar Hitit döneminde de yörede
yerleşim olduğunu göstermiştir. Neolitik Çağa ait yerleşimlerin
Canhasan, Çataklhöyük ve Erbaa’da; Kalkolitik Çağa ait yerleşimlerin
Canhasan, Çatalhöyük; İlk Tunç Çağına ait yerleşimlerin Alaaddin Tepesi
ve Karahöyük’te olduğu yapılan kazılarda ortaya çıkmıştır. Bu bakımdan
Konya Anadolu’nun en eski yerleşim merkezlerinin bulunduğu bir ildir. Konya’nın
Çumra İlçesi’nin 10 km. doğusunda yer alan Çatalhöyük’te yapılan
kazılarda 13 yapı katı ortaya çıkarılmıştır. Buradaki en erken yerleşim
katı M.Ö. 5500 yıllarına tarihlendirilmektedir. Burada ilk ev mimarisi
ve ilk kutsal yapılara ait özgün buluntularla karşılaşılmıştır. Çatalhöyük’teki
yerleşimin, şehirciliğin en iyi bilinen dönemi 7. ve 11. katlarda
ortaya çıkmıştır. Bu evler tek katlı olup, girişler damdaki bir
delikten merdivenlidir. Evlerin duvarları sıvalı, üzerlerine resimler
yapılmıştır. Bunlar eski çağ insanının duvarlara yaptığı ilk resim
örnekleridir. Ayrıca Çatalhöyük kazısında ele geçen heykelcikler, ana
tanrıça kültürü ibadetin başlangıcı ve zamanın inançları hakkında özgün
bilgiler vermektedir. M.Ö. XIII. yüzyılda
Hititler yöreye egemen olmuş, Eflatunpınar ve Ereğli’deki kaya
kabartmaları da bu dönemden günümüze kadar ulaşmıştır. Hititlerin
ardından yöre Friglerin ve Kimmerlerin egemenliğine girmiştir. M.Ö. VII.
yüzyılda Lydialıların, M.Ö. VI.yüzyılda Perslerin egemenliğindeki yöre,
Kapadokya Satraplığının sınırları içerisinde kalmıştır. Büyük
İskender’in Pers Devletini Anadolu’da ortadan kaldırması ile birlikte
M.Ö. 334’te Makedonya Krallığına bağlanmıştır. Konya yöresi M.Ö. I. yüzyılda Pontus
yönetiminde kalmış, daha sonra Pontus ve Romalılar arasında zaman
zaman el değiştirmiştir. M.S. VII. yüzyılın başlarında Sasaniler, yüzyılın
ortasında Araplar kısa süreli de olsa yöreye hâkim olmuşlardır.
Malazgirt
Savaşı’ndan (1071) sonra Oğuz boyları Anadolu’ya hâkim olmuş,
Alparslan’ın komutanlarından Kutalmışoğlu Süleyman Şah Konya ve
yöresini fethettikten sonra batıya yönelmiş, Anadolu Selçuklu Devleti de
1074’te kurulmuştur. Anadolu Selçukluları devletin başkentini İznik
olarak seçmişlerse de I. Haçlı seferi sırasında İznik’i kaybedince
Konya’yı kendilerine merkez yapmışlardır. Bundan sonra Konya Anadolu
Selçukluları’nın mimari eserleri ile bezenmiş ve kısa sürede
Anadolu’nun en gelişmiş kentlerinden biri olmuştur. Anadolu
Selçukluları döneminde Konya, kültür ve sanatta altın çağını
yaşamıştır. Devrin ünlü bilginleri, filozofları, şairleri,
mutasavvıfları, musikişinasları ve diğer güzel sanatların üstatlarını
bir araya getirmiştir. Bahaeddin Veled, Mevlâna Celaleddin başta olmak
üzere Kadı Burhaneddin, Kadı Sıraceddin, Sadreddin Konevi, Şahabeddin
Sühreverdi gibi bilginler, Muhyiddin Arabî gibi mutasavvıflar Konya’da
yerleşmişler, verdikleri eserlerle şehri bir kültür merkezi haline
getirmişlerdir. 1071
yılında, Malazgirt savaşından sonra Anadolu'nun kapıları Türklere
açılmış ve Büyük Selçuklu Sultanı Kutalmışoğlu Sultan Süleyman Şah
tarafından da Konya fethedilmiştir. 1074 yılında kurulan ve başkenti İznik
olan Anadolu Selçuklu Devleti 1'inci Haçlı Seferi sonunda İznik'i
kaybedince, Başkent Konya'ya taşınmıştır. Başkent olduktan
sonra günden güne gelişen ve pek çok mimari eserle süslenen kent, kısa
zamanda Anadolu'nun en gelişmiş şehirlerinden biri haline gelmiştir. 1097 yılından 1308 yılına kadar 211 yıl boyunca, Anadolu Selçuklu Devletinin egemenliği altında kalan Konya, Selçuklu Devletinin yıkılışını takiben Karamanoğulları Beyliğinin hakimiyeti altına girmiştir.
1465 yılında Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet tarafından Karamanoğulları Beyliği ortadan kaldırılmış ve Konya Osmanlı İmparatorluğu sınırları içine alınmıştır. Fatih Sultan Mehmet, 1470 yılında 4'üncü
Eyalet olarak Karaman eyaletini kurmuş, merkezini de Konya şehri
yapmıştır. 17'inci yüzyılda Karaman eyaletinin sınırları genişlemiş,
Tanzimat döneminde de ismi değişerek Konya Eyaleti adını almıştır. Konya şehrinin nüfusu o tarihlerde 1.825 olup, Türkiye'nin 11'inci ve dünyanın da 69'uncu büyük şehriydi. İstiklal Savaşı yıllarında da Konya üzerine düşen görevi yapmış, Batı Cephesi Karargâhı Akşehir'de kurulmuştur. Mondros Ateşkes Antlaşmasından sonra, Konya İtalyanlar tarafından işgal edilmiş ise de, 20 Mart 1920 tarihinde işgalden tamamen kurtarılmıştır.
Cumhuriyet Devrinde hızla büyüyen ve gelişen Konya, kültür tarihi eserleri ile bugün açık hava müzesi görünümünde bir şehirdir. Tarihi eserleri bakımından Türklük' ün
sayılı şehirleri arasında yer alan Konya, Selçuklular'a iki asırdan
fazla başkentlik yapması sebebiyle, Türk mimarisinin gözde eserleri
sayılan abidelerle süslenmiştir. Bu yönden Selçuklu Devri'nde Konya,
Bursa, Edirne ve İstanbul'dan önce "En muhteşem Türk şehri" mertebesine
yükselmiştir. Konya'da Türk-İslam döneminden önce yapılan eserlerin
çoğunun günümüze ulaşamadığı söylenebilir. Yine de Konya çeşitli
tarihi eserleriyle bezenmiş istisna şehirlerden biridir. Bu eserlerin başında Konya' nın sembolü
sayılan Mevlana Müzesi gelir. Mimar Bedrettin Tebrizi tarafından
yapılan ve Kubbe-i Hadra (En Yeşil Kubbe) denilen 16 dilimli bu
muhteşem abide firuze çinilerle kaplıdır ve bugünkü görüntüsüne
Cumhuriyet döneminde kavuşturulmuştur. Alaeddin Camisi, Sahip Ata
Külliyesi, Karatay Medresesi, İnce Minareli Medrese, Sırçalı Medrese
Selçuklu dönemi eserlerindendir. Selçuklu ve Beylikler dönemine ait
pek çok cami, hamam, çeşme, köprü, tekke, kervansaray, hastane, suyolu
ve diğer altyapı kuruluşlarına sahip bulunan Konya' da Osmanlı
dönemine ait eserlerin en tanınmışı ise Sultan Selim ve Aziziye Cami'leridir. Konya 12. yüzyılın ilk yarısında
Sultan Alaeddin Keykubat (1219, 1236) devri ve sonrasında, Dünyanın
ilim ve sanat merkezi özelliğini kazanmıştır. Türk-İslam Dünyası' nın
her tarafından gelen bilim ve sanat adamları Konya'da toplanmışlardır.
Bahaeddin Veled, Muhyiddin Arabi, ve Mevlana Celaleddin Rumi,
Sadreddin Konevi, Şemsi Tebrizi, Kadı Burhaneddin, Kadı Siraceddin,
Urmemi gibi bilgin mutasavvıf ve filozoflar kıymetli eserlerini
Konya'da hazırlayarak, dünyaya ışık tutmuşlardır. "Konya' nın Altın
Çağı" denilebilecek bu özelliği, 12. yüzyıl ortalarına kadar devam
etmiştir. Bu şahsiyetlerin ve Anadolu'nun yeni sahiplerinin engin
hoşgörüleri, bilim, sanat ve teknik alanlardaki üstünlükleri, köklü
kültürel ve sosyal yapıları, Anadolu'nun "Ana Yurdumuz" olmasında
büyük etken olmuştur. Böylece ne Bizans saldırıları, ne Moğol
istilası, ne Haçlı orduları, ne İtalyan, ne Yunan işgalleri, Türk' ün
Anadolu'daki egemenliğini yok edememiştir.
ANADOLU SELÇUKLULARI DEVRİNDE KONYA
Konya'nın 1071 Malazgirt
savaşından sonra Selçuklu Türklerinin eline geçmesiyle (1076-1080)
kurulan Anadolu Selçukluları Devletinin Başkentliği (1096-1277)
döneminde Kültür ve Sanatta altın çağını yaşar. Devrin ünlü
Bilginleri, Filozofları, Şairleri, Mutasavvıfları, Hoca, Musikişinas
ve diğer sanatkârlarını bağrında toplamıştır. Bahaeddin Veled, Mevlâna
Celaleddin başta olmak üzere Kadı Burhaneddin, Kadı Sıraceddin,
Sadreddin Konevi, Şahabeddin Sühreverdi gibi bilginler, Muhyiddin
Arabî gibi mutasavvıflar Konya’da yerleşmişler, verdikleri eserlerle
şehri bir kültür merkezi haline getirmişlerdir. Bilhassa Hz. Mevlâna
fikir ve felsefesi ile insanlığı aydınlatmış Mesnevi, Divan-ı Kebir
gibi eserleri ile de bu etki halen devam etmektedir. Yine Nasreddin Hoca da güldüren ve
düşündüren fıkraları ile Konya’nın kültür ve sosyal hayatının
gelişmesinde asırlardır devam eden bir bilge kişidir. Selçuklular
dönemi Konya’sında Kütüphaneler açılmış, bu dönemde Tarih, Edebiyat,
Felsefe, Sanat, Tıp, Kozmoğrafya, Hukuk ve Din alanında büyük tarihi
ve kültürel atılımlar yapılmış, buna bağlı olarak Medreseler,
Camiiler, Kütüphaneler, türbeler, çeşmeler, kaleler, hanlar, hamamlar,
çarşı ve bedestenler, köprüler, saraylar yapılmıştır.
KARAMANOĞULLARI DEVRİNDE KONYA
Konya
da Karamanoğulları (1277) devrinde de bilim ve kültür alanındaki
gelişmeler devam etmiş, Ulu Arif Çelebi ve oğulları Adil ve Alim
Çelebiler ile Ahmet Eflâkî ve Sarı Yakup gibi bilgin ve Mutasavvıflar
yetişmiştir.
OSMANLILAR DEVRİNDE KONYA
Konya,
1467 yılında Osmanlı sınırlarındadır. Doğu seferlerine çıkan Osmanlı
Sultanlarından Yavuz Sultan Selim, Kanunî Sultan Süleyman ve
II. Murat'ın uğrak yeridir. İlim, kültür ve sanat hareketleri
kesintisiz devam eder. Ünlü şairler, bilginler, tarihçi ve
filozofların toplandığı merkez halindedir. Bu dönemde de mimarî
yönden; Camiiler, Çeşmeler, Medreseler v.s. eserler meydana getirilir. Konya İl Halk Kütüphanesi de 1910 yılında ilk defa Milli Kütüphane adı ile bu dönemde kurulmuştur.
CUMHURİYET DEVRİNDE KONYA
29 Ekim 1923 yılında Cumhuriyetin ilanı
ile eskilere ilave yeni okullar açılarak, yeni gazete ve dergiler
yayınlanmaya başlanır. Yurt genelinde olduğu gibi Konya'da da İlk,
orta, Lise ve Yüksek Öğretim devlet yönetimine geçer, okul yapma ve
okuma seferberliğine başlanılarak öğretmen yetiştiren okullar ile
teknik ve sanat okulları, yüksekokullar memleketin ihtiyacına göre
yenilenerek çoğaltılmıştır. Kültür Bakanlığının kurulması ile
kütüphaneler ve müzeler, Kültür ve Tabiat Varlıklarımızın korunması
2863 ve değişik 3386 Sayılı " Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kurumu " çerçevesinde Kültür Bakanlığının denetimine verilmiştir. Tüm
illerde Bakanlığı temsil edecek İl Kültür Müdürlükleri
teşkilatlandırılarak Cumhuriyet dönemi kültür ve sanat hareketleri
sistematik hale getirilmiştir.